Kayıtlar

2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yeni Şehrim

Resim
İzmir... Yaşadığım şehri değiştirdim. İşim, yuvam, iletişim gücüm, hayata bakışım, denizim, gökyüzüm, "Evli misin?" sorusuna yanıtım, sorumluluklarım, yemek ve temizlik yapma sıklığım, uyanma saatim, tuttuğum takım, kimi alışkanlıklarım ve daha birçok şey değişti yaşamımda. İzmir'de bulutlu bir akşamüstü ilk fotoğrafta... İzmir'i seviyorum. Ve İnciraltı. Uzun, cafelerle dolu sahili, sandalları, balık tutan İzmirlileri, az da olsa balık-ekmekçileri ile sevdiğim keyif aldığım İzmir'in bir köşesi. Eskiden savaşlara katılmış bir savaş gemisi müze haline getirilmiş burda, eski hali korunmakta. Denizaltısı bile var ve gezilebiliyor. Hava kapalıydı, o güneşin parıl parıl olduğu bir pazar değildi gittiğimizde ama gökyüzünün grisi ayrı bir hava kattı gibi geliyor fotoğraflarıma. Ya da bu benim bugünki ruh halimden dolayı bana hoş geliyor. Bilemiyorum, karar veremedim. Ülkemin ve dünyanın sıkıntılı geçirdiği bu günlerde, çalıştığım yerde de iş...

İstanbul'dan bir anne hikayesi...

Resim
Ayşe bir cuma akşamı işyerinden çıktı, metroya bindi , çok kalabalık olduğundan ortada kaldı , baktı ; tutunacak yer yoktu. O gün hevesle taktığı kavuniçi renkli şalının püskülleriyle oynamaya ve düşünmeye daldı. Düşündüklerine kendisi de inanamıyordu; keyifle ve heyecanla birkaç kere izlediği Spy Game filmi geldi aklına, iki profesyonel ajan vardı filmde, biri (Robert Redford) diğerini (Brad Pitt) yetiştiriyordu, bildiği herşeyi öğretiyordu ona. Bulunduğu her ortamda, her insanı , her eşyayı, her olayı, her her şeyi takip ediyorlardı, bazen yansımalardan izliyorlar, insanların mimiklerinden, vücut dilinden ne düşündüklerini- durumlarını tahmin ediyorlar, biriyle konuşurken aynı anda başkalarının konuşmalarını dinliyorlar, hiç tanımadıkları birilerinin evlerine girmeyi beceriyorlardı. Ajanlık gerçekten buydu ve onun da bir an için metrodaki tüm bu insanların o anda ne düşündüğünü, hayatlarını, sıkıntılarını merak etti ve başladı tahminler yürütmeye. Buna devam ederken yüzüne masum bir...

Mimlendimmm :))

Resim
İlk mim'im :) Hayırlı, uğurlu olsun. Daha nicelerine hep beraber inşallah... :)) Teşekkür ediyorum Sem'e. Konu: Yapmak zorunda olduğumuz halde bir türlü yapamadığımız kolay işler . Çocuk olmak -belki de çocuk kalmak- istiyordu. Zaman ona birikim, bilgi, tecrübe katmıştı fakat ondan huzur, güven, arkadaşlarını hatta dostlarını, yaşama sevincini, olumlu beklentilerini, hayallerini almıştı. Endişeleriyle yaşar olmuştu uçuk kaçık hayaller yerine. Hüzünlü şarkılar dinler olmuştu fıkır fıkır şarkılar dinleyip dans etmek yerine. Keyif almaz olmuştu hayattan, akışına bırakmıştı herşeyi, "Amaaan olursa olur, olmazsa olmaz ne zorlayacağım yaa! Bıktım yaşamaktan, uğraşmaktan, didinmekten, olmuyor işte hiçbir şey istediğim gibi olmuyor." diyor hayatındaki insanları, sorumluluklarını, sosyal hayatını, işini, evini... herşeyini ihmal ediyordu. Yanlız yaşıyordu, yedi yıl önce ailesinden ayrı eve çıkmıştı, işine, denize, ucuz marketlere yakındı Moda'daki küçücük evi. Haf...

Bir insan...

Resim
Hayat ona beklemediği zamanlarda beklemediği kişiler tarafından tokatlar atıyordu. O güvendikçe, karşısına çıkan insanlar daha sert tokatlar hatta yumruklar atmaya devam ettiler. Yıllar geçti, kendisi büyüdü, çocuklar büyüttü ancak işi büyümedi, işi onu hep yarı yolda bıraktı, hep sert çıktı, hep tokat attı hatta yumrukladı; o ise hep sustu, çözüm yolları düşündü, araştırdı taraştırdı, mücadele etti... O'nun yanında zor zamanında gidebileceği, destek olacağına inanabileceği hiç kimsesi yoktu. Ya da belki vardı ama o bunun farkında değildi. Ne kadar kötü değil mi; desteğini, yardımını, sıcak ve samimi gülümsemesini esirgemeyecek, sonuna kadar sunacak olan biri var ama o bunun farkında değil... Yaratan'a isyan etmiyordu ama kırıktı kalbi; kimseye kötülük etmediğini biliyordu hatta zaman zaman fazlasıyla yardım ederdi de neden iyi insan çıkarmamıştı karşısına, neden hep onaydı bu kadar aksilikler??? Hep mi yanlış zamanda, yanlış yerde, yanlış kişilerle oldu, 30 senedir mi yani???...

Kışın en güzel yanı...

Resim
Kış aylarında, akşam saatlerinde odasını dağıtmaz, oyuncaklarıyla oynamaz, annesini bağırtmaz -ya da çıldırtmaz da diyebiliriz-, arkadaşına gitmezdi sokağa da çıkmazdı. Ne mi yapardı? Haberleri takip eder, sabırsızlıkla hava durumuna sıra gelmesini bekler, çıt çıkarmaz otururdu bir yetişkin gibi. Acaba kar yağacak mıydı??? Merakla takip ederdi, içinden anneannesinin öğrettği bütün duaları okurdu, Allah Baba'dan kar yağdırmasını dilerdi. Geceleri odasının perdesini kapatmaz, kar havası pembeliğini beklerdi. Yılbaşı gecesi yağmamıştı kar çok üzülmüştü bu duruma. Cuma günü tatil coşkusu sarmıştı, unutmuştu kar yağmadı, kartopu oynayamadı sıkıntısını. Sabah uyandı, kahvaltısını etti annesiyle beraber; annesi babasının o gün akşam okul çıkışında onu alacağını, babasını beklemesini söyledi, hasta olan arkadaşlarına çok yakın davranmamasını tembih etti -grip salgındı bulaşmasını istemezdi- ve ekledi "Ne'me lazım belki haftasonu kar yağar, kar topu oynamaya çıkarız ama sen ha...
Resim
Kapalı güneşsiz bir kış günüydü; bu mevsimi sevmediğini bir kez daha hissetti. Hiçbir şeyin tam olmadığı, bütün olumsuzlukların üst üste yaşandığı o gün hayata dair yaşamaya dair geleceğine dair tüm isteğini, heyecanını, beklentilerini kaybetmişti. Hani öyle olur ya aksilikler hep üst üste gelir, biri bitmeden diğeri, iyi hiçbir şey olmuyormuş gibidir bütün dünyada… İş hayatı, aile ilişkileri, akraba ilişkileri, arkadaş ilişkileri hal bu ya hepsi birden tepetaklak olmuştu birkaç günde. Yalnız bir ses vardı, bir erkeğin sesi; bir destek, bir dayanak, sığınacağı onu bekleyen bir adam, kilometrelerce uzakta yaşayan ama içinde onunla nefes alan, huzur kaynağı olarak tanımladığı (oysa ki dünyadaki en olumsuz insanlardan biriydi ama nasıl oluyorsa huzur veriyordu ona, bu durumu anlayamıyordu, aşk işte şeklinde açıklanabilirdi belki…), kalp ritmini değiştiren, ilki (sonu olmasını diliyordu), uğruna her şeyden vazgeçebileceği, ruhu gibi, ihtiyaç duyduğu hatta muhtaç olduğu bir sevgili, bir eş,...